Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

7 Aralık 2010 Salı

Evde olmak...

Ben yengeç burcuyum, şimdi ne ilgisi var derseniz… Yengeç burcu insanı güvende olmak ister, o yüzden de evi kalesi gibidir.

Geceleri karanlıkta dışarıda olmayı sevmiyorum, özellikle uzun kış gecelerinde evde olmak benim için çok sıcak, çok hoş ve güven dolu bir duygu. Bunda annemlerin biz çocukken tavuk gibi erkenden yatmaları, tabii bizi de yatırmaları en büyük etkenlerden biri. İçime öyle bir işlemiş ki bu duygu, hala kendime koyduğum saatte yatmaya gitmezsem sanki diğer odadan biri çıkacak ve bana kızacakmış gibi hissediyorum. Bu iyi bir şey mi, soooon derece tartışmaya açık bir durum ve sanırım kimse de bu durumu benim kendimle tartıştığım kadar tartışmaz.

Her kış evdeki en büyük eksiğin yanan bir şömine olduğunu düşünüyorum. Kombinin rahatlığı yok tabii şöminede, ama kombi de içgüdüsel olarak içimizdeki ateşe bakma eğilimini de doyurmuyor. Yanan bir ateşin çevresindeki insanlar hep ateşe bakarlar ve öyle sohbet ederler ya, sanırım içimde ona karşı bir özlem de var. Bir de ateşe attığınız odunun kor haline gelmesi, içinde çözülmesi, toz olması… tüm bunları izlemek aslında biraz meditasyon yapmaya benziyor. Bir anda odak noktası tümüyle ateş oluyor ve ateşe çok baktığınızda çevresi artık görünür olmaktan çıkıyor. Yıllardır içimdeki şömineli ev hayali için artık eyleme geçsem hiç fena olmayacak sanırım. J

Çok çalışan ve işyeri İstanbul’un bir diğer köşesinde olan bendeniz evi çok özlerim. Evde ayaklarımı uzatıp oturmak, çay içmek ve pencereden dışarı bakmak beni çok rahatlatıyor. Allahtan iyi bir manzaram var, ağaçlara bakıyorum. Bazen işteyken hayal ediyorum, ev dekorasyonu dergilerindeki bir sayfada kendimi yanımdaki country tarzı sehpanın üstündeki kupada üstünden dumanlar çıkan çayım, elimde son derece heyecanlı, ama dinlendiren bir kitap, okuma ışığı altında, üstümde sıcacık kar tanesi desenli bir kazak ve kalın bir eşofmanla ekose desenli berjerde oturmuş görüyorum.

Bazen hiçbir şey yapmamak çok şey yapmak anlamına gelebiliyor. O kadar hızlı yaşıyoruz ki, hep bir yerlere yetişmek ve sürekli organizasyonlar yapıp, onların tamamlanmasını sağlamak, alışveriş yapmak, trafikte boğuşmak… işte evde olmak demek biraz da durmak demek oluyor. Dur, sakinleş, işler yetişir, tamam, biraz otur şimdi, haydi çayın tadını çıkar…

Ah, bir de şu ev işleri olmasa… Geçenlerde gittiğim arkadaşımla sohbet ederken evin dağınıklığından söz ediyordum. ‘Bizde herkes tabaklarını, bardaklarını hemen kaldırır, aldığını yerine koyar’ dedi. O daha cümlesini bitirmeden ben yanımızda oturan kızıma dönmüş, bak gördün mü, işte böyle olmalı bakışları atmaya başlamıştım bile. Bir anne olarak çocuklarımıza yapacağımız en kötü şeylerden biri, kendi odalarını ve yaptıklarını toplayacak yaşa geldiklerinde hala  onların arkasını toplamak, bunun için de yaşlarına uygun sorumluluk verilmesi ve tutarlı olmak çok önemli… Hemen toplanınca ne dağılır ki zaten?

Aslında ‘ben ve evde olmak’ diye başlayan bu yazı , çok farkedilmese de bir farkındalık yazısı oldu benim için. J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder