Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

14 Aralık 2010 Salı

Geçmişe yolculuk...

Büyümüşüm ben, yaş almışım, belki biraz da yaşlanmışım. Ne çiçek çocuklardanım ne de teknoloji dahilerinden, aralarda bir yerlerde kalmışım.

Kendi çocukluğuma bakıyorum ve bir de kendi çocuğumun çocukluğuna… Dağlar kadar fark var ve o benim bazı şakalarımı anlamıyor, ben de onunkileri, kuşak farkı dedikleri buysa, ben bu farkın en diplerindeyim şimdi.

Benim çocukluğumda soba vardı, şimdi ise kombi.
Benim çocukluğumda ekmek kızartılırdı sobanın üstünde, şimdi ise ekmek kızartma makineleri var.
Benim çocukluğumda çamaşırlar kışın sobaların üstündeki askılara asılıp kurutulurdu, şimdi ise kurutucular var.
Benim çocukluğumda çevirmeli ev telefonları vardı, çağrı merkezleri yoktu tabii ki, şimdi ise her iş için cep telefonları var.
Benim çocukluğumda televizyon siyah-beyazdı, bunu dediğimde kızımın gözleri şöyle bir büyüdü, nasıl yani der gibi baktı, şimdi ise televizyonların içinde bir hayat vaadediliyor.
Benim çocukluğumda sobanın üstünde kestane de pişirilirdi, şimdiki çocuklar kestaneyi sadece sokaktan alıp yiyebiliyor.
Benim çocukluğumda elektrik kesintileri olurdu, gaz lambası yakılır, gölge oyunları oynanırdı, şimdi benim çocuğum Hacıvat ile Karagöz’ü sadece reklamlarda görüyor, ama ne olduğunu anlamıyor bile, belki de sadece reklam için üretildiklerini düşünüyor.
Benim çocukluğumda en çok izlenen dizi Dallas, en kötü adam Ceyar’dı, herkes tanırdı, şimdi benim çocuğum en çok izlenen en az beş dizi sayabilir durumda.
Benim çocukluğumda çok güzel şarkılar vardı, şimdi ise onların coverları ve hayrettir ki, arabada giderken kızımla aynı şarkıyı söyleyebiliyor ve kızımı şok edebiliyorum. J

Bu kadar çok elektrikle çalışan alete karşın yine de elektrik kesintisi eskisi kadar değil. Zaten olsa hayat duruyor, eskiden durmazdı, şimdi elektrik kesilince herkeste bir ‘sudan çıkmış balık sendromu’ yaşanıyor. Aman allahım, televizyon olmazsa, laptop çalışmazsa ne olur bizim halimiz?

İşte çocuklara bu durumlardan çıkma yolları da öğretilmeli. İşte hayatı zorlaştıran şeylerden biri daha, iki gün elektrik gelmezse, evde televizyona bakmadan yemek yemeyen çocuk aç mı kalacak? Facebook’a giremeyen ergen depresyona  mı girecek? Çamaşırlar yıkanamazsa, kurutulamazsa, ütülenemezse dünyanın sonu mu gelecek, başka alternatif bir giysi bulunamayacak mı?

Bir de tabii elektrik yetmiyor diye Türkiye’ye dikilecek nükleer santraller konusu var. Benim çocukluğumda yağmur yağar, toprak kokusu duyulurdu, artık o koku yok dışarıda. Benim çocuğum artık beton kokusu duyuyor, bir de bunun üzerine nükleer atıklarla tanışmak zorunda kalacak.

Değdi mi peki bu kadar teknolojiye, bu kadar hıza ve her tarafımızı elektrikli aletlerle doldurmaya?

Kızılderili reisin dediği gibi, biz dünyayı çocuklarımızdan emanet aldık, bu ihanetle daha ne kadar yaşarız?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder