Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

4 Kasım 2010 Perşembe

sisten görünmeyen karanlık...

Sis denilen şey aslında su damlacıklarının havada asılı kalmasıymış. Geçen gece de çok fazla sis vardı.
Sabah kalkınca kızım, gece öyle çok sis vardı ki, karanlık bile görünmüyordu, dedi.
Hani böyle sözcükler vardır, cümleler vardır, söylenen sözcüklerinde altında katmanlar vardır, hep daha derine ve daha derine gidebilirsiniz.
Benim için bu cümle de böyle bir etki yaptı, sis ve karanlık, gecenin içinde karanlığı görememe...
Eğer hayata bir sis içinde ya da sisin bir tarafından bakıyorsanız, farkındalıkları yaşamanız, bir şeyleri fark etmeniz çok zor olur, çünkü zaten önünüzü bile göremeyecek durumdasınızdır. Eh, o zaman da nasıl kendinizi, hatalarınızı nasıl görür, hayatınızda neleri değiştirmek istediğinizi nasıl görebilirsiniz?
Bunları görmek için karanlığın, içinizdeki karanlıkların farkına varmanız gerekir.
Sislenme aynı zamanda bir şeylerin üstünü örter. Sis içindeyken kendinizden kaçmanız, karanlıktan kaçınmanız çok kolay olur. Hem sisten şikayet eder, nefes alamıyorum dersiniz, ama sisi yarıp geçecek gücün içinizde olduğunu farkedemeyebilirsiniz.
Kafanızın içi sisliyse, net düşünemezsiniz, zihninizi netleştiremezsiniz. Böyle olunca kırk tilkinin dolaşıp da kuyruklarının birbirine değmediği bir park gibi olan beyniniz gereğinden fazla yorulur.



Neyse ki, sisin de bir bitme dönemi, güneşin ışıklarını gönderdiği günler gelir. Işığın olduğu yerde karanlığın olmaması gibi, düşüncelerimizi aydınlatabiliriz, ama önce karanlıkla karşılaşmalıyız, aslında doğru söylemek gerekirse karanlığı görmeliyiz. İçimizdeki karanlıkları farkettikçe, karanlık yokolmaya başlar, çünkü aslında karanlık ışığın olmaması, yok olmasıdır, karanlık farkedildiği ancak ışık var olmaya başlar... İşte aydınlanma denilen ve çoğumuzun gözümüzde büyüttüğü şey budur...
Yarın Hindistan'da Işık Festivali kutlanıyor, siz de bu gece evinizin ışıklarını açık bırakın, bırakın ışık içinizi aydınlatsın, karanlıklarınızla karşılaşın, onları kutsayın ve ışığa yollayın.

"En büyük korkumuz ne kadar küçük olduğumuzu bilmek değildir.En büyük korkumuz ne kadar büyük olduğumuzun farkına varmaktır.Bizi korkutan karanlığımız değil ışığımızdır.Yanıtından korktuğumuz soru şudur;Ben kimim ki bu kadar harika, yetenekli ve güçlü olabileyim?Sen Evren'in, Tanrı'nın çocuğusun.
Küçük oynaman dünyaya hizmet etmez.
Başka insanlar, yanında kendilerini güvende hissetsin diye,
küçük oynamanın hiçbir yüceliği yok.

İçimizdeki Tanrı'nın yüceliğini yansıtmak için dünyaya geldik.Sadece bazılarımız değil; herbirimiz.
 
Kendi ışığımızın parlamasına izin verdiğimizde başkalarının da ışıklarını yaymalarına izin veririz.
Korkularımızdan özgürleştikçe varlığımız diğer insanları da özgürleştirir.
"


Marianne WILLIAMSON

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder