Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

8 Ekim 2010 Cuma

Gezmek ne demek?

Gezmeyi özledim. Alternatif bekar bir anne olarak, boşandıktan sonra kendimi kurslara atarak paramı fazlasıyla ve önceden harcamış biri olarak, şu anda gezme özgürlüğümü olabildiğince kısıtlamış durumdayım.
Gezi bölümüne bir yazı yazmayı düşündüğümde, önce neyi yazabilirim diye sorguladım, sanki yıllardır hiç gezmiyormuşum gibi geldi.
Sonra biraz düşününce…
Birden Ayvalık Cunda adasındaki Aynalı Kahve’deki yorgun yüzleri gördüm, aynadan yansıyan yüzlerde birikmiş duyguları, daha önce oraya girmiş olan turistlerin geçiciliğini, orada yaşayanların kalıcılığını ve orada yaşayan kadınların hiç oraya girmediklerinden olmayan yüzlerini…
Assos’taki kahveden aşağıya bakıldığında uçsuz bucaksız manzarayı, İstanbul’da artık bulunmayan boşluğu…
Sinop’a yaptığımız gezide, gecelerin canlılığını, herkesin sokaklarda oluşunu, savaşın ruhunun hala orada gezindiğini…
Üniversitedeyken gittiğimiz İzmir’de bir yerlerden okuduğum kumrunun nasıl bir şey olduğunu görene kadar ne kadar dolaştığımızı, alt tarafı susamlı bir ekmek arasındaki peynir ve domatesin ne kadar ünlenebildiğine şaşırdığımı hatırladım.
Sonra birden kafamda gezi=yolculuk sözcükleri belirdi… hmmm, yolculuk, yani yolda olmak, yolcu olmak…
Ve birden fark ettim ki, aslında her gün ayrı bir yolculuk:
-her gün Büyükdere-Güneşli arasındaki yolda toplu taşıma araçlarında karşılaştığım insanların Assos’ta sokakta kekik satan adamdan ne farkı var benim için?
-uyurgezerlerin yaptığı yolculuklar gibi gezmeler ister miyim? Ya da hayatı bir uyurgezer gibi hiç farkındalığım olmadan geçirmek ister miyim?
-astral yolculuk yapmak nasıl bir şeydir, acaba hiç başıma gelmiş midir, yoksa aslında uykumda hep rüya gördüğümü mü düşünüyorum?
-koyduğum hedeflere giderken yürüdüğüm yol bana neleri öğretiyor?
-içsel yolculuk aslında en büyük macera değil mi?
-hayat yolumu tam buldum mu? Bu yolda çevre temizliğine ne kadar önem veriyorum, ne kadar dikkat ediyorum?
İnsanlar neden gezilere giderler? Neden yolculuklara çıkarlar? Biraz oldukları ortamdan uzaklaşmak, biraz kafa dağıtmak, biraz dinlenmek, biraz öğrenmek, biraz görmek, biraz değişiklik, biraz farkındalık… hepsinin ayrı tadı var, ayrı ayrı ya da hepsi bir arada nasıl güzel bir baharattır bu, hayatımıza kattığımız… Oktay Ekşi’den okuduğum çok eski bir yazıda, nereye gidersen git, kafanı da beraberinde götürdüğünde aslında o bir gezi değildir, gibi bir cümle vardı, onu okuduğumda bana soğuk duş etkisi yapmıştı. Gittiğimiz yerlerde de aynı kalıyorsak ve hiçbir şey görmüyorsak, fark etmiyorsak, o zaman gitmenin, gezmenin ne anlamı var? Bunu zamana uyarlayarak olabildiğince cep telefonumu yanıma almadan tatil yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden de tatile çıkanların deniz kenarında çalan cep telefonlarına büyük bir istekle cevap vermeye çalışmalarını üzülerek seyrediyorum, ben önemliyim, bensiz işler yürümez diye bağıran egonun sesi her zaman esen yelin, sahile vuran dalganın sesini bastırıyor.
Çok gezenlere hep imrenmişimdir, iş yerinde monitörümün alt kısmında genelde gitmek istediğim yerlerin bir listesi vardır, bazılarına gitmeyi başardım, ama hala gitmek istediğim Eskişehir ve Kastamonu gezileri sırada bekliyor. Sinop gezisini yaptıktan sonra her yıl en az 3 günlüğüne bir şehre kızımla birlikte gitmeye karar vermiştim. Sadece yataklı trenle Ankara gezisini gerçekleştirebildik henüz, ama can çıkmayınca umut bitmezmiş. Hala zamanım var. J
Bu arada üniversiteden sonra bir türlü yapamadığım Interrail gezisi içimde ukte olarak duruyor, ama sonraları 55 yaş üstü insanların da bu geziyi gerçekleştirme haklarının olduğunu öğrendim. Hala zamanım var. J
Bir de aslında dini açıdan değil, ama enerjisi yüzünden yapmak istediğim Ümre gezisi var. Enerji işlerine girdiğimden beri Mekke, Medine civarına giden insanların oranın enerjisinde çok değişik şeyler hissettiklerini ve bir neden yokken ağlamaya başladıklarını duyuyorum ve merak ediyorum. Bu arada 40 yaş altı kadınların ümre ve haca tek başına gitmeye izinleri olmadığını duydum.
Ömrüm bir çok yeri görmeme izin vermeyecektir diye düşünüyorum. Bir aborjin köyü görmek çok muhteşem olabilir örneğin ya da bir Kızılderili köyünde birkaç gece kalmak… bazı kişiler vardır, belgeselleri ve başkalarının gezdiği yerleri televizyondan seyretmeyi severler, nedense içimdeki protestocu Banu ortaya çıkıp, öyle zamanlarda televizyonun kanalını değiştirmeyi seviyor. Hatta gezi programları yapan ve sunan kişilere bu konuya özel , sinirlenen bir tarafım var. Sanırım onların yerinde olamadığım için yoksaymayı seçiyorum. Hem para kazan, hem gez, hem tadını çıkar, sonra da aman çok yorucu diye hayıflan… içine girince illa ki, yorucu ve sinir bozucu tarafları vardır, ama bu taraftan bakınca hiç de öyle düşünemiyorum, kusura bakmasınlar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder