Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

25 Ekim 2010 Pazartesi

bu yazıya çok kere başlandı...

ve bir türlü devam edilemedi.

Ama artık bazı şeyleri yazmanın, görmenin, farkı farketmenin zamanı geldi.

Çoook uzun süredir kendimle savaştayım, kendimle kavga ediyorum, tüm kavga ettiğim yönlerimi buluyor, ortaya çıkartıyor ve dönüştürüyorum.

Artık kabul ediyorum, şu para işini bir türlü beceremedim. Artık dibe vurmuş durumdayım. Uzunca bir süre bu konuda kendimi aşağıladım, ama şimdi zor da gelse artık bazı şeyleri herkesin bilemeyeceğini, ama öğrenmeyi öğrenebileceğini kabul ettim, yenilgimden büyük bir başarı çıkarmayı planlıyorum. Her ne kadar bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp diye düşünsem de,başarı  planlarıma Tanrı'nın gülmesini istemiyorum.

Beş yıl önce boşanırken iş değiştirdim ve yıllardır tek kere zam almış olarak çalışmaktayım. Maalesef bizde böyle...

Bu arada geçen zamanda yığınlarca kursa, eğitime, danışmanlığa gittim, paramın çoğunu oralarda kendime geri döndürmek üzere harcadım. Bir de benim bitmez, tükenmez iyi bir evde oturma, bozulan her yeri anında yaptırma isteğim ve alışkanlığımla yıllardır oturduğum annemin evine de bir sürü yatırım yaptım. Hatta bir ara evden söz ederken, paramı duvarlara gömüyorum diyordum.

İçimdeki kıtlık dolu hücreleri bollukla dolduracağım diye bir dönem kendimi alışverişe verdim, çünkü o sıralarda her evde yer almış olan Secret adlı büyük insanlık sırrını açığa vuran kitapta böyle yazıyordu. Harca, kendini zengin hisset... Ben de harcadım... Nasıl olsa para geliyor ya...

Evet, para geliyor, ama gelmesi için önce beklemem gerekiyor, çünkü maaşımı çalıştıktan sonra alıyorum. Bir süredir borçlarımla başa çıkamaz duruma gelince evden çıkmaz oldum. Ancak zorunlu durumlarda dışarı çıkıyorum.

Bir gün bir arkadaşımla para üzerine sohbet ederken, şöyle bir cümle aradan fırladı ve suratıma tokat gibi çarptı:
'Yani sen gelecekteki paranı harcıyorsun!'

Evet, ben kredi kartı kullanarak ve tamamını ödeyemediğim için ödemek zorunda kaldığım faizler için sürekli gelecekteki, henüz gelmemiş olan paramı kullanıyordum ve gelmesi beklenen her zaman gelmeyebilir, değil mi?

O sırada tam olarak kararımı verdim, geleceğimi yemeyecektim, yaşlılık günlerimi parasını değerlendirememiş, cahilce sahip olduklarını harcamış, son yıllarında beş kuruşa muhtaç kalmış ünlüler gibi geçirmeyecektim.

İlk başta kredi kartı kullanmak hoşuma gidiyordu, tam anlamıyla kandırmaca bir zenginlik... Bak, görüyor musun, o kadar çok param var ki, saymıyorum bile, önüme geleni alıyorum ve harcıyorum. Sadece başkalarının gözünde erişilmez olmanın ayrıcalığı gibi bir duygu yoğunluğu...

O dönemde parayı iyiden iyiye görmez olmaya başladım. Kredi kartı ile harca, bankada yatan paranı internetten iki tuşla direkt kredi kartı ödemesi olarak işaretle ve yolla. Hiç paraya dokunmadan ve cüzdanıma para koymadan aylar geçirdim diyebilirim.

Bir süre sonra bolluk bereket bana uğramaz oldu. Ben bolluk dedikçe sanki kıtlık geliyor gibi... Nerede bu para? Nasıl görünmez oldu birdenbire?

Dedem ev hanımı olan anneannem ve iki kızını geçindirirken aynı zamanda bir arsa almış ve fakültede yaptığı muhasebecilikle üç katlı apartman yapmış. Bunları düşününce, neden olmuyor diye düşünmeye başladım ve nedenler bir bir sıralanmaya başladı:

Digitürk, internet adsl, buzdolabı, araba, İgdaş faturaları...

O zamanlar bunların çoğu, hatta araba dışında hiçbiri yoktu, gelen para daha az bölünüyordu, şimdiye bakıldığında o zamanlar yükler daha hafif, yaşamlar daha sade idi. Hatta babaannemin çorap örgüsü yapmak için kullandığı tahta bir yumurtası vardı, parmağına taktığı yüksükle çorapları örer, sökükleri diker, bir şeyleri onarırdı. Şimdi biz aylık modalar için üretilmiş olan giysileri alıyor, iki ayda tüketiyor, renklerini solduruyor, kumaşlarını eskitiyor ve ooooh, artık bu giyilmez oldu diye atıyoruz. Aslında sadece modayı kısa sürede tüketmek için değeri olmayan kumaşlardan yapılan, değişik modellerdeki t-shirtlere, pantalonlara, eteklere, elbiselere yığınlarca para döküyoruz, hele ki bir de marka adı altında özel bir etiketi varsa...

Nerede kaldı bolluk bereket?

İşte bu eski günlerde, değerlerin değer olduğu zamanlarda, insanların birbirine değer verdiği, sofralara komşuların davet edildiği, yan evde açların yatmadığı zamanlarda...

Şimdi ise kimse evine misafir davet etmek istemiyor gibi, çünkü gelenlere ikram edilmesi için masrafa girilmesi gerekli. Bu da kredi kartında daha büyük açık demek, çünkü artık çoğu kişi sadece kredi kartı bağımlılığıyla hayatını sürdürebiliyor.

Ben çocukken 'Köleler' adlı bir dizi başlamıştı, ilk bölümün bir sahnesi hala gözümün önünde, boynuna kocaman ve ağır bir zincir geçirilmiş zenci adam kıyıya götürülür ve gemiye bindirilir, o artık bir köledir ve Amerikalılar için çalışmak zorunda kalacağı topraklara söke söke götürülür.

Şimdi aynı zinciri ben kendi boğazımda hissediyorum, her ay bankaya çalışıyorum. maaşımda buharlaşan bir kısım bir türlü kapatamadığım mevduatlı kredilere gidiyor. Ayrıca eğitimlerim için aldığım kredileri ödediğim taksitler var... Üstü örtülü bağımlılıklara köle olmuşum hiç farketmeden.

Ama artık çok sıkıldım, param yok demekten sıkıldım, param olmadığı için dışarıya çıkamamaktan sıkıldım, param olmadığı için sürekli para hesabı yapmaktan sıkıldım.

Dedemin dediği gibi sıkı can iyidir, kolay çıkmaz, ama bu kısacık hayatta sıkılmak için fazla zamanımız yok.

4 yorum:

  1. Muhteşem olmuş valla. okurken gülerek oldum
    kalemine sağlık.. :))

    YanıtlaSil
  2. vakti zamanında daha çok para kazanmak için bir ajanda tuttuğumu hatırlıyorum.geçenlerde açıp okumuştum.o yazdıklarımı şimdi internet sayfalarında insanlara pazarlanırken görünce,vayy be ben ne kadar geleceği görmüşüm diye böbürlenmiştim.ama sonra ağzımda kekremsi bir tat oluştu,çünkü yazdıklarımı hayata geçirebilecek cesareti toplayabilseydim,istediğim her şeyi yapabiliyor olacaktım.

    YanıtlaSil
  3. belki hala yapılmamış bir şeyler vardır, o ajandaya birlikte baksak mı, çok merak ettim.

    YanıtlaSil