Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

2 Ocak 2011 Pazar

Ye, dua et, sev...

Bu kitap defalarca elime geldi, her kitapçıya gittiğimde en az bir kez elime aldım, sayfalarını karıştırdım ve bıraktım. Hayır, hayır, hayır… Off,  bir kişisel gelişim kitabı daha… Önce bedenin için en iyi yemekleri öğreniyorsun, sonra Allah yoluna dönmenin binbir yolu duayla geliyor ve sonra koşulsuz sevgiyi deneyimliyorsun. Kitabın adının bende yarattığı izlenim buydu.  İşte her zamanki gibi bir cümleden yola çıkılarak yapılmış bir kitap… İçim karşı koydu, ne sağlıklı yemekler ne  meditasyon ne de koşulsuz sevgi havamda değildim.
Sonra bir anda Julia Roberts dergilerden dışarı fırlayıverdi, işte ‘ye, dua et, sev’… nasıl yani? Bu kitap, bu kitap… ????????
Meğerse en sevdiğim tarzmış, hem komik, hem beklenmedik, hem de deneyim dolu… Arkadaşım bir anda kitabı önüme koyuverdi, ben okudum, sen de oku dedi ve gitti. Ben de bu sefer kapağında Julia Roberts en saf ve en gönülden güleç haliyle varken, kitabın kapağını araladım ve yolculuk başladı.
Makarnalarla başlayan yolculuk gizemli aşram konukluğundan sonra Bali’nin şifacılarının yanında sona eriverdi.
Hani çok sevdiğiniz bir şeyi yersiniz ve yediğinizin tadı ağzınızın her yerini kaplamıştır, midenizden bedeninizin her hücresine ulaşmış ve doyum sağlamıştır. İşte kitabın bende yarattığı duygu bu.
Asıl beni meraklandıran olay şu:
Bu kitap aylarca önüme düştükten sonra neden bu zamanlamada okudum? Neden bu aralar sürekli karşıma bir yılını yurtdışında gezerek geçirmiş bir danışan, bir anda İstanbul’dan Marmaris’e taşınmaya karar vermiş bir ailenin hikayesi gibi şeyleri arka arkaya duyuyorum?
Bir ara Facebook’ta yazdığım gibi gezesim var, tozasım var, tozu dumana katasım var. Evren de bana git diyor sanırım, ama ben bu aralar duymazlıktan geliyorum.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder