Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

17 Ocak 2011 Pazartesi

Geleceğe bakmak...

Eskiden her hatamdan ders çıkartacağımı düşünürdüm. Sonra zaman geçtikçe, dünya üzerindeki insan sayısı kadar hayat olduğunu, her hayatın kendi içinde dinamikleri olduğunu, bu dinamiklere göre doğruların ve yanlışların değiştiğini fark ettim ve kendi hayatımda hatalara ve onlardan alacağım derslere değil, aynı zamanda başkalarının hayatındaki hatalara ve bedellere bakarak nasıl zamandan kazanacağıma ve hayatıma değer katacağıma da dikkat etmeye başladım.
Aynı şekilde bütün bunları ülkelerin, halkların ve grupların da yapması gerektiğine inanıyorum. Yani eğer İspanya tüm sahil beldesini beton binalarla kaplayıp turizmini kendi kendine bitiriyorsa, neden biz bundan ders çıkartmayıp aynı hatayı yapıyoruz? Neden nükleer santrallerin ortaya çıkardığı sonuçlar toprağı ve çevresindekileri bitiriyorken biz bunları göz ardı edip, doğa harikası yerlere nükleer santraller dikmeye çalışıyoruz? Cevabı söylemeye dilim varmıyor.
Bugün kızımın okuldan getirdiği gazetenin kapak sayfası dikkatimi çekti: Aylık okul öncesi, çocuk ve gençlik kitapları gazetesi İyi Kitap.
Çok dikkat çekici bir başlık: Bugün karbon kartım geldi, ayvayı yedim!
Yıl 2015 diye devam ediyor, nasıl yani, karbon kağıdı da ne? Jules Verne’in kitapları da bir zamanlar hayal ürünü olarak nitelendiriliyordu, sonra hepsinin gerçekleştirildiğini, teknolojinin Jules Verne’in hayalinin çok ötesine taşındığını öğrendik.
Eh, 2015 aslında 4 yıl sonrası, o kadar da uzak değil. Kitabın konusu 2015 yılında Britanya’da %60 karbon kısıtlamasını başlatmasını ve genç bir kızın hayatının bununla ne kadar değiştiğini anlattığını anlıyorum yazıdan.
Yazı aslında kitabın yazarı Saci Lloyd ile bir röportaj, beni en çok çeken röportajın içinden aşağıya yaptığım alıntı oldu. Yorumu size bırakıyorum:
''Ben düşük karbon ekonomisine geçişin sosyal yönleriyle ilgileniyorum; aile romanımda önemli bir unsur. Sınırsız karbon emisyonu, toplum olarak, aile olarak ve birey olarak, altmış yıl önce kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar bireysel bir şekilde yaşamamıza imkan sağlıyor. Etraftaki tipik bir aileyi gözünüzün önüne getirin; evdeki herkes interneti, televizyonu, mutfak aletlerini, cep telefonunu, müzik setini kullanarak yoğun bir şekilde enerji harcıyor, her odada herkes ayrı ayrı enerji tüketerek bir şekilde iletişim kuruyor. Ama herkes aslında etrafındaki kişilerle iletişimsiz. Ben tüm bunları ortaya sermek ve bir aile bir sorunla hep birlikte nasıl başa çıkıyor görmek istedim. Kitapta değişimin gerçekleştiği ve insanların buna uyum sağlamaya çalıştığı hayali bir dünya anlatılıyor. Bu yeni dünyada yaşamak kolay değil, fakat zamanla insanlar birlikte yaşamayı öğreniyor. Birlikte çalışmayı, birbirlerine göz kula olup arka çıkmayı… hatta daha cüretkar konuşacak olursam, daha mutlu olmaya başlıyorlar, çünkü en azından mecburen akıllarını kullanıp ‘aklın bir olan yolunu’ buluyorlar. ''
Evet, aklın yolu bir, hepimiz birey olmaya çalışıyoruz, kendimizi öyle ya da böyle bir şekilde ortaya koymaya çalışıyoruz, ama kantarın topunu da bu arada kaçırıyoruz. Öyle bir oluyor ki, gözümüz hiçbir şeyi görmüyor, kendimizden bir şeyler vermeye kalkarsak artık dünyada var olmayacağımızı düşünüyoruz, ne kadar çok alırsak o kadar çok olduğumuzu düşünüyor, aslında yok olduğumuzu fark etmiyoruz.
Sonuç: dünya yoksa aslında biz de yokuz.

1 yorum:

  1. Herşey tekerrürden ibaret olup aslında hayatı basit ve sevdiklerinle beraber yüzyüze yaşamayı unutmamamız, belki de öğrenmemiz gerekiyor. Eğer ben varsam o zaman dünyayı oluşturan önemli bir parçayım. Hayatın en büyük anlamı aslında benim!

    YanıtlaSil