Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

22 Ocak 2011 Cumartesi

Tarih tekerrürden ibarettir...

İlkokula giderken annemin çok sevdiği, benimse nefret ettiğim şey sabah kahvaltılarıydı, çünkü her sabah ben yataktan, Allah'ım ne olur, reçel olsun, ekmek olsun, zeytin olsun diye dua ederek kalkarken, masada önümde bir tabak çorba dururdu.
Neden? Çünkü çorba sağlıklıydı, ben de büyüme çağındaydım.
Şimdi kızım her sabah kahvaltı hayaliyle yataktan kalkarken, sebze çorbası ile karşılanıyor. Suratı da Mehter takımı görmüş Viyanalılar gibi düşüyor tabii.
Eskiden annem gibi olmayacağım diye tepinirken, artık bazı şeylerde bir bakıyorum, şu andaki annemin benim yaşımdaki hali ben, ben annemin yaşındayken, asıl ben'in olduğu yaşta da kızım... Eeee, doğal olarak şimdi de kızım acı çekiyor.
Yalnız kızım bir konuda çok şanslı, onun karşısına geçip de, sıkı can iyidir, kolay çıkmaz diyen yok. Bu anneme ait değildi, rahmetli dedem söylerdi, ben de köpürürdüm. Acaba bunu da kızıma karşı kullansam mı?
Biraz değişiklik olsun. :-)
Dönelim çorba olayına... Aslında sabahları çorba hiç fena fikir değil benim kızım için. Ben akşamları eve geç geldiğim için kızım benden önce yemeğini yemiş oluyor. Bu durumda kafasına göre takılmayı seviyor. Evde yemek olsa bile, onun canı makarna istiyorsa, makarna yapıyor ya da yumurtayı kırıveriyor. Bu durumda vitaminleri eksik kalacak diye içimde kalıyor. Çorbanın içine atıyorum evde ne varsa, patates, soğan, havuç, mercimek, pirinç, bulgur, nohut, karnabahar, pırasa, vs... kaynattıktan sonra blenderdan geçirip, sonra da bazen yağla tekrar kaynatıyorum ya da içine süt katıp tekrar pişiriyorum.
Eh, benim kızım da alıyor vitaminini sabahları, gerisi de kalsın artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder