Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

9 Şubat 2011 Çarşamba

Köklerime yolculuk...

Babaannem Rum’du, onu çok severdim, ölümünün üstünden yıllar geçti, hala özlerim onu. Babaannemin iki kız kardeşi vardı, Türkiye’de olan kardeşiyle çok fazla ilişkim yoktu, ama Atina’da yaşayan diğeriyle yıllarca yazışmış, görüşmüştüm. Sonra maalesef bir ara koptuk. 
Yıllar sonra babaannemin kız kardeşini bulmak üzere, Yunanistan’a gitmeye karar verdim. Şirkette çalışırken, bir anda elimi masaya vurdum ve ben Yunanistan’a gidiyorum dedim, anında pasaport ve vize işlemleri, vs derken, bir turizm şirketiyle otobüs yolculuğuna çıktım.
Otobüs yolculuklarını seviyorum. Uçak yolculuklarının ‘oldu-bitti, haydi şimdi ortama hemen uyum sağlayalım’ modunun ve uluslararası kültür merkezleri havaalanlarının tekdüzeliğinin aksine, otobüs yolculuğu gerçek bir yolculuktur, çünkü gerçekten yol üstündesinizdir ve yoldasınızdır, çevreye bakabilir, ortama ve kültüre  yavaşça uyum sağlayabilir, istediğinizi düşünebilir, her kilometrenin tadını çıkarabilirsiniz.
Yunanistan turu, Selanik, Kavala, Atina gibi büyük şehirlerin yanı sıra şu sırada adını hatırlayamadığım küçük yerleri de kapsıyordu,ama benim için asıl hedef babaannemin kız kardeşi Fofo’yu bulmaktı.
Selanik’te Atatürk Müzesi’ni gezdikten sonra yılbaşı günü Atina’ya vardık. Otele giriş yaptıktan sonra, bavulumu odaya bırakıp hemen resepsiyona indim. Elimdeki  Fofo’dan gelmiş eski bir mektuptaki adresi  resepsiyonist bayana gösterdiğimde, aynı adresin  Atina içinde üç farklı yerde olduğunu öğrendim. İnternetten yapılan kısa bir araştırmayla, aradığım yerin otele 15 dakika uzaklıkta olduğunu öğrenip rahatladım. Hemen bir taksi çağırmalarını, ama şoförün kesinlikle İngilizce bilmesi gerektiğini rica ettim.
Adresi şoföre verip, ona durumu anlattım. Kısa sürede evi bulduğumuzda, heyecan basmıştı beni. İçeri girmem gerekiyordu, ama apartmanın kapısı kapalıydı, birkaç zile bastım, ama açan olmadı. En sonunda apartmana giren biriyle birlikte içeri girmeyi başardım. Ama başarım kısa sürdü, çünkü Rumca bilmediğim için kapılarını çaldığım insanlarla iletişim kuramadım. Çoğu yaşlı olan oturanlarla ilişki kurmam neredeyse imkansızdı. En sonunda çareyi şoförü çağırmakta buldum.
Şoförün adı Panos’tu. Sanki bir Yunan Tanrısı gibi yakışıklıydı. Birkaç dairenin kapısını çalan Panos en sonunda Fofo’yu tanıyan bir aile buldu. Yaşlı bir karı koca ve torunlarıyla yaklaşık 40 dakika kadar konuştuğu sırada, ben artık iyice umutsuzluğa kapılmış ve gidelim diye tutturmuştum. Panos bir yandan beri sakinleştirmeye çalışırken, bir yandan da Fofo’nun dairesini tutan gençlere nasıl ulaşabileceğimizi araştırıyordu. En sonunda gençlerden birinin telefonuna ulaştık.
Şans eseri çok az bir süre sonra Fofo’nun kiracılarından biri eve geldi. Ve o gençten Fofo’nun avukatının telefonunu öğrendik. Yılbaşı tatili dolayısıyla ancak iki gün sonra ona ulaşabilirdim, ama bu beni hedefime yaklaştıran çok büyük bir adımdı.
Panos ile sohbet ederek, otele geri giderken, hayatımın derslerinden birini verdi: You see, never give up! (Gördün mü, hiçbir zaman vazgeçme!)
Otelin önünde taksiden inerken, Panos’un telefon numarasını istemek ya da  istememek arasındaki soru işareti, kafamda olmak ya da olmamak konusunu irdeleyen Sheakspeare’i anlamamı sağladı ve telefon numarasını almadan taksiden indim.
Ondan sonraki günlerde gittiğimiz yerlerdeki mola yerlerinde, büfelerde, hediyelik eşya dükkanlarında tezgahtarlardan rica ederek, avukatı aratmaya çalıştım.
En sonunda avukata ulaştığımda, elimde bir Istanbul telefon numarası vardı, babaannemin yeğeninin ya da başka bir tanımlamayla babamın kuzeninin telefon numarası. Hemen annemi aradım ve numarayı verdim.
Sonuçta Fofo’nun son üç yıldır Balıklı Rum Hastahanesi İhtiyarhanesi’nde kaldığını öğrenince kısa süreli bir şok yaşadım. Tam anlamıyla gökte ararken yerde buldum, yerde ararken gökte buldum ya da Atina’da ararken Istanbul’da buldum.
Fofo’ya ulaştıktan sonra, olayın sevincini Panos ile paylaşmak istediğimde, telefon numarasını almadığım için büyük bir pişmanlık içimi kapladı. ‘Never give up’ diyen Panos’u düşününce, aklıma Atina’daki otelle irtibata geçmek geldi, onlara olayı anlatan bir mail attım ve Panos’a ulaşıp ulaşamayacaklarını sordum ve aslında ulaşmalarını rica ettim.
Birkaç gün sonra cevap olarak gelen mailde, Atina’da Panos adında bir taksi şoförünün olmadığı yazılıydı.
İçimdeki sesin bir türlü Panos’tan telefon numarasını istemememi söylemesinden, Atina’da Fofo’nun evinin olduğu sokağın fotoğrafını çekerken, kapının önünde duran Panos’un arkasını dönmesinden ve fotoğrafın ışık huzmeleriyle dolu çıkmasından ve Panos’un bir türlü bulunamamasından, onun beni Fofo’ya ulaştıran bir melek olduğuna kanaat getirdim ve artık aramaktan vazgeçtim.  
Köklerimden birine ulaştığım Yunanistan tatili benim için anlamı çok büyük.

4 yorum:

  1. Çok enteresan bir anı Banu Abla.Ben de yazıyı bitirdikten sonra şok oldum resmen.Ama köklerine ulaşabilmek ayrı bir mutluluk olmalı.Ben de araştırdım bir aralar.Ama babamın anlattığı bir olayla hayal kırıklığına uğradım.Babamın dedeleri,o zamanlar Rusya'da yaşıyorlarmış.Rusyanın kominist rejime geçtiği senelerde isyan başlatmışlar.Kominist rejimin başındaki liderler,Türk kökenli olan insanları sürgüne yollamış.Babamın dedeleri de isyan başlattıkları için,onları bilinmeyen bir yere götürmüşler.Dedemin ailesi bir şekilde Türkiye'ye kaçmış ama kendisinden hiçbir zaman haber alınamamış....Bilmiyorum,belki benim de köklerim Ruyanın hangi şehrinde sürgündedir hala?

    YanıtlaSil
  2. Hikayeyi okurken çok duygulandım ,tüylerim diken diken oldu.Gerçekten çok enteresan:))

    YanıtlaSil
  3. Yerde ararken gökte bulma hikayeleri hiç bitmeyecek bu sürprizler dolu hayatta...
    O günlerde Atinada olsaydık Yunanca açısından yardım etmek isterdim ama nasılsa bir yolunu bulmuşsunuz, esrarengiz "melek" sayesinde :) hehe

    YanıtlaSil
  4. very nice! :)

    YanıtlaSil