Geçen ayki sayfa görüntüleme sayısı

6 Şubat 2011 Pazar

Eski bir Türk filmi gibi, şaka gibi...

Ben çocukken Yeşilçam filmleri vardı, siyah beyaz… Zengin erkek, fakir kadının aşkı ya da birbirini severken, tuzağa düşürülen kadının kocası tarafından görülüp aşağılanması, terk edilmesi ve çocuğuna ‘annen öldü’ denmesiyle devam eden filmde kadın aşağılanmaya razı olarak, çocuğuna bakıcılık yapmaya çalışır, öz çocuğu ‘benim hiç annem olmadı, sen benim annem olsana’ derken gözyaşlarını tutmaya çalışır, çocuğuna sarılırdı. Veee yıllar sonra acı gerçekler ortaya çıkar, bu sefer koca kendini ezik hisseder, ama fedakar annenin  sadık ve iffetli eş olarak kocasını affetmesiyle erkek   rahatlar, sonunda üçü bir araya gelir, mutlu aile tablosunu el ele tutuşarak çizerler ve ekranda SON yazısı belirirdi.
Son günlerde tüm magazin dünyası ve tüm Türkiye Defne Joy Foster’ın ölümüyle sarsıldı. Neredeyse tüm köşe yazarları bu konuda fikirlerini beyan ettiler. Defne’nin melezliği, Defne’nin son gecesinde yaşadıkları, Defne’nin başka bir erkekle olması, Defne’nin çocuğunun ne kadar tatlı olduğu ve ona ne kadar benzediği, son röportajı, vs…
Birden çocuğum doğduğunda oturduğumuz sitedeki karşı komşumun, evine gelen misafirine beni göstererek, ne kadar fedakar anne, çocuğu için işini bıraktı, diyişi geldi aklıma birden. Ben miydim doğru olan, yoksa çocuğuna rağmen kendi hayatını yaşamaya çalışan Defne mi? Belki ikisi de değil, daha orta bir yol olmalı.
Anne olmak sadece çocuğu doğurmakla sahip olunan bir unvan mıdır, yoksa doğumdan itibaren sahip olunan bir rol model midir?
Bir kadın anne olmayı göze alıyorsa,tüm anne-çocuk ilişkisi sorumluluğunu da beraberinde göze almalı mıdır? Çocuğunun babasına karşı da sorumlulukları yok mudur? O çocuğa çevresinden laf gelmemesi için kendine daha dikkat etmekle yükümlü değil midir?
Kafamda tüm bu sorular dolaşırken, birden Defne’nin ölümüne hiç de üzülmediğimi fark ettim ve gözümün önünde bir resim belirdi: Ayağından asılmış Defne: Her koyun kendi bacağından asılır! Ama maalesef asılan koyun, bir yandan anneyse ve çocuğu daha hiçbir şeyin farkında olmayacak, ayaklarının üzerinde durmayan bir yaştaysa, çocuk da bir bacağından asılmıyor mudur ve hep hayatında bazı şeyler ağır aksak, çolak, kanadı kırık gitmeyecek midir?
Bu yüzden kızdım, aslında insanlara ve gençlere rol model olabilecek bir insanın kendini hiçe sayarak, kendine, kocasına, çocuğuna saygısızlığın doruklarında dolaşırken, hiçliği seçmesine kızdım, yoksa kim kiminle, nerede, beni hiç ilgilendirmez, onun çocuğuyla ilişkisi de beni hiç ilgilendirmez.
Sadece tam da yarışmadan elendiği haftada, en göz önünde, en gözde olduğu dönemde bu olayın vuku bulması da şaka gibi, Yeşilçam filmlerinde gösterilen komplo teorileri gibi… Tek farkla, sonunda ekranda sadece gerçekten aldatılmış bir koca, öksüz kalmış bir çocuk kaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder